Felsefe Okulu

Archive for Nisan 2007

Anaximandros

Posted by felsefeokulu Nisan 24, 2007

ANAXİMANDROS

İlk filozoflardan ikincisi Anaximandros’tur. O da Miletli.Thales’ten sonraki kuşaktan. Onun öğrencisi, sonra da ardılı (halefi) olmuş. Güneş saatini bulduğu, ilk haritayı çizdiği söylenir. “Peri physeos = Doğa üzerine” adlı bir yapıtı varmış. Bu konuda bu adla yazılmış ilk yapıtmış bu.  

Anaximandros da, Thales gibi, arkhe sorunu üzerinde durmuştur. O da var olanların kökeninin, anamaddenin ne olduğunu soruyor. Ona göre ilk- maddenin sonsuz, tükenmez olması gerekir, çünkü ilk- madde sonsuz yaratmasında sınırsız ve tükenmez olduğunu gösteriyor. Thales de yeri çevreleyen sonsuz ve sınırsız Okeanos’ta anamaddeyi bulmuştu. Ama sonsuz kavramını ilkin açık olarak belirleyip, bunu maddeye yükleyen Anaximandros olmuştur. Bu sonsuz ilk – maddeye o Apeiron ( = sınırı olmayan) adını vermiştir.  Ancak, Anaximandros anamaddeye yalnız sonsuzluk niteliğini yüklemekle kalmıyor, daha da ileri gidiyor : İlk – madde yalnız sonsuz değildir, sonsuz olandır da; çünkü ona, daha yakın olan başka bir belirlenim yüklenemez. Thales ilk – maddeyi su ile, demek ki belli, bilinen bir madde ile bir tutmuştu. Anaximandros’a göre ise, bunu yapamayız, çünkü her belli, belirli şey sonlu ve sınırlıdır da, yani karşıtı ile sınırlanmıştır : Sıcak soğuk ile, sıvı olan katı olanla, aydınlık karanlıkla, vb. sınırlanmıştır. Her belirli olan, dolayısıyla sonlu ve sınırlı olan şey, meydana gelmiş olan bir şeydir – sıcak soğuktan, sıvı katıdan oluşur – ve yeniden karşıtına döner. Böylece, birbirinin karşıtı olan şeylerden biri, öteki karşısında zaman zaman ağır basar; bu da, bunların içinden çıktıkları sonsuz anamadde içinde yeniden arınmalarına kadar sürer.

Apeiron anlayışından Anaximandros çok özgün bir doğa görüşü geliştirmiştir : Apeiron’dan önce sıcak ile soğuk oluşmuştur. Sıcak, başlangıçta soğuk ve karanlık olanı (biçimlenmekte olan yeri) bir alev küresi olarak bir kabuk gibi sarmıştı. Soğuk’tan iki karşıt : katı ile sıvı doğmuştur. Sıvı’dan, yeri çevreleyen alev küresinin sıcaklığı yüzünden, buğular yükselip alev küresini halkalara, ateşle dolu olan hava tekerleklerine bölmüşlerdir.Bu tekerlekler de birtakım deliklerinden – güneş, ay – alevler saçarlar. Böylece hava (buğu) ile ateşin birleşmesinden gök meydana gelmiştir.Yer, Thales’in düşündüğü gibi , düz tepsi biçiminde değil, bir silindir, yuvarlak bir sütun biçimindedir ve boşlukta serbest olarak durur; gök de yerin etrafında döner. Yer, önce denizle kaplı idi, yeryüzünde ilk meydana gelen canlılar da, suda yaşayan, balık gibi yaratıklardı. (Anaximandros, deniz hayvanlarının fosillerini herhalde görmüş olacak.) İnsan da, sonra, balığa benzeyen bu ilk canlılardan türemiştir; çünkü yardıma muhtaç bir çocukluk çağı geçirmek zorunda olan insanın, yeryüzünün bu ilk devirlerinde yaşamış olmasına olanak yoktur.
Anaximandros’un bu açıklamalarından açıkça şunu görüyoruz : Doğada karşılaştığımız çeşitli ve karmaşık olayları, burada tek, yalın bir temele bağlamak denemesi yapılmaktadır. Anaximandros’u tam bir düşünür yapan da budur; bu yalınlaştırıcı açıklama denemesi, onun gerçekteki çokluğu düşüncede bir birliğe bağlamak istemesidir.

Kaynak :  Felsefe Tarihi  /  Prof. Macit Gökberk – Remzi Kitabevi  / 435 Sayfa

Posted in Doğa Felsefesi, Filozoflar | 1 Comment »

Thales

Posted by felsefeokulu Nisan 23, 2007

THALES 

Bilimsel düşüncenin göreli olarak en arınmış biçimiyle ilkin Miletli Thales’de ortaya çıktığını görüyoruz. Thales, dar anlamıyla felsefe tarihinin başında bulunan düşünürdür. Onun için yunan felsefesi – dolayısıyla da bu felsefeye dayanan Batı kültür çevresinin felsefesi – Thales ile başlatılır. Nitekim Aristoteles de, Metafizik’indeki sözü geçen felsefe tarihi taslağında, ilk filozof olarak Thales’i ele alır.

Thales’in doğup yetiştiği Milet şehri eski İonia kolonilerinden biridir. (Milet (Miletos), İzmir’in güneyinde, Söke – Milas yolunun batısında, bugünkü Balat köyünün bulunduğu yerdir. Eskiden deniz kıyısı imiş, Büyük Menderes Nehri’nin yığdığı çamurlar yüzünden denizden ayrılmış.) İonia bölgesi, M.Ö. 5. yüzyıl başlangıçlarındaki Pers istilasına kadar, eski Yunan dünyasının kültürce en verimli parçalarından biri olmuştur. Parçalarından biri diyoruz, çünkü eski Yunan dünyası deyince, anayurt olan bugünkü Yunanistan ile, özellikle Ege Denizi çevresindeki, Güney İtalya ve Kuzey Afrika’daki kolonileri – yerleşme yerlerini – içine alan bir bütün anlaşılır. Yunanlıların bir kısmı M.Ö. 10. ve 9. yüzyıllarda anayurttan dışarıya göçüp, sözü geçen bu kolonileri kurmuşlardır. İşte bu kolonilerden İonia şehirleri felsefenin ilk beşiği olmuşlardır. Göreceğiz ki, yalnız Thales değil, ondan sonraki ilk düşünürler de burada yetişmişlerdir. Doğrudan doğruya Milet çığrından olanlardan başka, Herakleitos, Pythagoras, Xenophanes, hep bu bölgedendirler. Batı Anadolu’nun bir parçası, yalnız felsefenin değil, Yunan kültürünün birçok alanlarının ilk çiçeklendiği yerdir de. Örneğin Homeros’un kendisi de, halk müzikleri de bu bölgede doğmuştur; Yunan heykel ve mimarisinin ilk anıtları burada oluşmuşlardır. Bu bölge en parlak çağını 6. yüzyılda yaşamış, Pers salgını ile de önemini yitirmiştir. Milet şehrinin kendisi de 494 yılında Persler’in eline geçmiştir.

Thales’in hayatı ve felsefesi üzerine bildiklerimiz hem az hem de pek güvenilir değil. Thebai’den İonia’ya gelmiş bir ailedenmiş. Ünlü atinalı kanun koyucu Solon ile Lidya Kralı Kroisos’un çağdaşı. Aşağı – Yukarı 625 – 545 yılları arasında yaşamış olduğu sanılıyor. 585 yılındaki güneş tutlmasını hesaplamasında Babillilerin astronomisine herhalde pek çok şey borçlu olsa gerek. Mısır’da da bulunduğu söyleniyorsa da, pek belli değil. Yalnız Mısırlıların geometrisinden çok şey bildiği anlaşılıyor. Birtakım geometri teorilerini bulmuş olduğu da söylenir. Aristoteles’ten öğreniyoruz ki, Thales suyu, sıvı olanı, arkhe, yani her şeyin başı, kökü, ilkesi sayıyormuş. Onun felsefesinin özü bu imiş. Her şey sudan türer, yine suya döner. Düz bir tepsi gibi olan yer de su üstünde, sonsuz okeanos’ta yüzer.

Thales’in öğretisi, kolayca görülebileceği gibi, mythos ile büsbütün ilgisiz değil. Örneğin burada Okeanos sözü geçiyor. Yunan mitolojisinde Okeanos (okyanus) tanrılar ile insanların babasıdır. Sonra Thales suya ‘’tanrısal’’ diyormuş. Bu da mythos’un etkisini ayrıca göstermektedir. Öğretisine mythos böylesine karıştığına göre, Thales’e neden ‘’felsefenin babası’’ deniyor? Onu ‘’felsefenin babası’’ yapan, doğa görüşünü deneylere ve bu deneyleri düşünce ile işlemeye dayatmak istemesi, buna girişmesidir.

Thales’i ilk planda ilgilendirmiş olan konular, gökyüzü ile yeryüzündeki olaylardır. Bunlarla uğraşırken, suyu başa koyması, ilke sayması, belki de, deniz kıyısında doğup büyümesinden ileri gelmiştir. Söylendiği gibi, Mısır’a gitmişse, Nil Nehri, dolayısıyla suyun önemini ayrıca orada da görüp anlamıştır. Bütün bu gözlemlerden o, suyun hem yapıcı, hem yıkıcı gücünü, denizin sonsuzluk ve tükenmezliğini, vb. çıkarmış olabilir. Ama bu gözlemlere bir düşünce de temel oluyor : Doğayı açıklamak için girişilen bu en eski denemelere – soyut olarak dile getirilmiş olmasa bile – belli bir düşünce kılavuzluk etmektedir; bu da : ‘’Hiç’ten hiçbir şey meydana gelmez’’ düşüncesidir (Aristoteles, bunu haklı olarak belirtiyor). Bundan dolayı kendisi meydana gelmemiş ve yok olmayacak olan bir varlığı her şeyin ilk nedeni olarak kabul etmek gerekiyordu. Meydana gelmemiş ve yok olmayacak olan varlık da, kendi kendisiyle özdeş kalan, kalıcı olan bir ana maddedir, arkhe’dir. Thales’in göz önünde bulundurduğu da maddi bir varlık olan su’dur. Suya anamadde (arkhe) deniyor, her şey kendisinden oluştuğu için. Her şey sudan, bu anamaddeden çıktığı için de, ondan kurulmuştur. Bu arkhe (ilk, temel madde) kavramı göreceğiz, ancak Thales’ten sonraki gelişmede yavaş yavaş aydınlanacaktır. Thales’in öğretisi bu bakımdan henüz bir başlangıçtır, bir ilk adımdır.

Thales’in kendisi yalnız arkhe sorunu üzerinde durmuştur. Nitekim sonraları ileri sürülecek bir soruyu, ‘’Bu ilk – maddeden nasıl ve niçin birtakım şeyler meydana geliyor?  Anamadde de ne oluyor, geçiyor ki, bundan nesnelerin çokluğu doğuyor?’’ sorusunu Thales’te henüz bulamıyoruz. Bunu da anlamak güç değil. Thales ile onun hemen ardından gelenlerin öğretilerine bugün hylozoizm deniyor (Yunancada hyle = madde, zoon = canlı demektir, dolayısıyla canlı madde anlayışı). Demek ki, Miletli filozoflar doğayı açıklamalarına temel olarak canlı bir maddeyi almışlardır. Ancak bu kavramı yanlış anlamamalıdır. Thales, bu anlayışında, canlı ile cansız arasındaki karşıtlığı ortadan kaldırıp, bunları daha yüksek bir birlik içinde kavratacak bir kavramı ileri sürmeye kalkmıyor. Bu karşıtlık, onun için henüz bir sorun değil. Sözünü ettiği madde, onun için kendiliğinden canlıdır. Bu madde kendiliğinden değişebilir, türlü biçimlere girebilir, yaratıcı bir şey bu. Thales’in ‘’her şey tanrılarla dolu’’ demiş olduğunu Aristoteles’ten öğreniyoruz. Bu da şu demek : Her şey canlıdır, her şey, içinde tanrısal bir yaratıcı gücü taşıyan su ile doludur. Thales bir de mıknatıs ile elektiriklendirilmiş kehribarın ‘’ruh’’ taşıdığını söylermiş. Mıknatıs gibi etkin olan her şey yaratıcıdır, canlıdır, ruhludur. Ancak sonraları birbirinden ayırt edilecek bu ‘’canlı’’ ve ‘’ruhlu’’ kavramları, ilkin özdeştiler ve başlangıçta anamaddenin değişme yeteniğini anlatmak, bundan çeşitli varlıkların nasıl meydana geldiğini açıklamak için kullanılmışlardır.

Kaynak :  Felsefe Tarihi  /  Prof. Macit Gökberk – Remzi Kitabevi  / 435 Sayfa 

 

Posted in Doğa Felsefesi, Filozoflar | Leave a Comment »